Alıcı Dil: Konuşma Algısı
Alıcı Dil: Konuşma Algısı, günlük yaşamda farkında bile olmadan yaptığımız davranışların gerçekleştirilebilmesi için oldukça karmaşık çalışan nöral sistemlere ihtiyacımız vardır. Nitekim yüzleri tanıma, bir fincan kahve hazırlama, dudaklarımızı büzüp bir şeyler içme ya da öğle yemeğinde ne yediğimizi hatırlama gibi sayısız örnek verilebilir. Üstelik bütün bunları son derece zahmetsiz ve rahat bir şekilde yapıyoruz. Günlük akış içinde gerçekleştirdiğimiz aktiviteler öyle otomatik ki belirli bir anda yaptığımızın farkında bile değiliz. Bütün nörolojik sistemlerimiz sağlıklıysa konuşmanın algılanması da gündelik yaşamda kendiliğinden gelişen üzerine hiç düşünmediğimiz ve kafa yormadığımız bir becerimizdir. Biri konuştuğunda ses kulağımıza gelir ve işittiğimiz konuşmanın ne anlama geldiğini hemen anlarız. Oysa arka planında çalışan oldukça karmaşık bir dizi nörolojik işlem vardır.
- Önce akustik sinyaller, beyinde dil için özelleşmiş alanlarda dijital kodlara çevrilmelidir: Fonemlere, hecelere ve sözcüklere. Mesela ‘Ali elmaları sayıyor.’ ve ‘Ali elmaları sarıyor.’ cümlelerini ele alalım. Burada bir fonem değişiyor ama anlam da tamamen değişiyor. Bu ikisi arasındaki farkı saptamak Türkçe konuşan biri için son derece kolay. Hem hangi fonemin değiştiğini çok kolayca saptarız hem de anlamı çıkarsarız. Mesela Türkçe öğrenen bir Japon için bunu yapmak çok zordur çünkü Japonca’da bu seslerde böyle bir fonolojik ayrım yoktur dolayısıyla tüm dikkatini verse de bu ayrımı saptayabilmesi pek kolay değildir.
- Sadece fonemleri ayırt etmekle kalmıyoruz. Milyonlarca akustik değişkenliğe uyum sağlayacak kadar da esnek olmalı bu sistem, ‘pil, bil, nil, kil, dil’ vs. bu sözcükleri ister bir kadın söylesin ister bir erkek ya da bebek hep aynı biçimde işitsel ayırt ediyoruz.
- Sözcükler arası sınırların da farkındayız. Bir sözcük ne zaman başlıyor ne zaman bitiyor. Bir diğeri ne zaman başlıyor örtük bir şekilde farkındayız. Bir konuşmayı dinlerken o cümlede kaç sözcük var bunu belirlemek istediğimizde dikkatimizi odaklayıp cümleyi oluşturan sözcükleri sayabiliriz. Bunu daha iyi anlamak için iki yabancının bizim bilmediğiniz bir dilde karşılıklı konuştuğunu düşünelim. Ya da yeni öğrenmekte olduğumuz bir dilde cümleler içindeki sözcükler arası sınırların fark edip sözcükleri saymanın oldukça zahmetli olduğunu deneyimleriz.
- Beynimizde bütün bunlar olağanüstü bir hızla gerçekleşir. Normal konuşma hızında saniyede 10-15 fonemi algılıyoruz, hızlı konuşmada 20-25 fonem, yapay olarak hızlandırılmış bir konuşmada ise saniyede 40 foneme kadar algılayabiliriz.
Ve son olarak, konuşma yalnızca semantik ve sentaktik çözümlemeye alınmamakta aynı zamanda artikülasyon için beynimizde konuşma için özelleşmiş motor sistemlere gönderilmektedir. Bu nedenle özellikle dil ediniminin erken evrelerinde yeni duyduğumuz bir sözcüğü nasıl söyleyeceğimizi öğrenirken işitsel-motor transformasyonlar oldukça önem kazanmaktadır. Bu dönüşümler, aşina olduğumuz sözcüklerin sesli tekrarı da olabilir ki bunlar tekrar edilirken örtük bir biçimde işitsel kısa dönemli belleğe de aktarılır. Tıpkı unutmamak için bir telefon numarasını sürekli içimizden tekrar etmek gibi. Bu şekilde tekrar ederken de bilgiyi kısa dönemli belleğimize kaydediyoruz. Aynı zamanda bu dönüşümler yine beynimizde dl ve konuşma için özelleşmiş alanlarda saklanır. Bazı araştırmacılar, pasif olarak konuşmanın anlaşılmasında motor sistemlerin, konuşmacının artikülatör hareketlerini ‘rezone’ ederken de kritik bir rol oynadığını savunur.