Reddedilme Korkusu
Çevrimiçi bir ortamda politik bir tartışmaya girmenin bir mayın tarlasına dalmak gibi olabildiğini pek çoğumuz ilk elden deneyimlemiştir. Herhangi bir sosyal medya sitesinde arama çubuğuna herhangi bir şey yazdığınızda konu hakkında oldukça güçlü bazı görüşlerin dile getirildiğini görebilirsiniz. Öte yandan bu tür tartışmalar; bazı kişiliklere dair de bize bazı ipuçları dahi verebilir.
New Media&Society‘de 2018 yılında yayımlanan bir çalışmada, başkalarının fikirlerini önemsemeyen insanların sosyal medyada politik konulara dair fikir belirtmelerinin daha muhtemel olduğunu ortaya koydu.
İlk kez 2000lerde, sosyal medya popüler hale geldiğinde, pek çok insan, daha fazla kişinin ve daha çeşitli fikirlerin politik tartışmalara dahil olmalarını mümkün hale getireceğini düşünmüştü. Herkes bir yorum yapabilirdi. Herkes kendi sözlerinin milyonlarca insanın zaman akışında yayıldığını görebilirdi.
Öte yandan pek çok insan, politikayı hassas bir konu olarak ele alır ve kendisini dinleyenleri önemser. Sosyal medyadaki dinleyici kitlesi; yorum yapması, beğenmesi veya paylaşması gibi tepkileri dışında görünmezdir. Ancak politik konularla ilgiliyseniz ve sosyal anlamda reddedilme kaygısı da taşıyorsanız, sosyal ağınızdaki insanlardan gelecek tepkilerden çekindiğiniz için muhtemelen paylaşım yapmaktan kaçınacaksınız.
Reddedilme Korkusu
Yayımlanan araştırmada, psikoloji, iletişim ve siyaset bilimlerinden bir grup araştırmacı, sosyal medyada politik içerikli paylaşımlar yapan insanların kişilik özelliklerini, böyle paylaşımlar yapmayan insanların kişilik özellikleriyle karşılaştırmak üzere çalışmalar yürüttü. Araştırmada, pek çok özellik ön plana çıktı ancak en ilginç olanı ise reddedilme korkusu (hassasiyeti) oldu.
Reddedilme hassasiyeti, sosyal psikolojide sosyal risk eğilimi ölçümü yapan oldukça iyi bilinen bir ölçektir. Bu ölçek, birtakım varsayımsal durumlara nasıl tepki vereceğinizi sorarak; birilerinin söylediğiniz veya yaptığınız bir şey için sizi reddedeceğinden korkup korkmadığını derecelendirme üzerine çalışır. Örneğin; yakın bir arkadaşınız tarafından reddedilseniz, bir eğlence partisinde yabancı biri olarak kalsanız vb. sorular sonucunda nasıl hissedeceğinizin sorulması gibi. Bu gibi sorulara verilen cevaplar üzerinden, her birey için bir reddedilme hassasiyeti indeks hesaplaması yapılır. Sonuç olarak da düşük değerler, kişinin reddedilme hassasiyetinin düşük olduğunu; yüksek değerler de reddedilme hassasiyetinin yüksek olduğunu gösterir.
Çalışmada, İsveç’te yaşayan 2000 insana, sosyal medyadaki politik aktiflikleri ve reddedilme hassasiyeti arasındaki ilişkiyi değerlendiren bir ölçek verildi. Ardından, 60 İsveçli genç ile çevrimiçi olarak siyasi tartışmalarda neden yer aldıklarını ya da yer almadıklarını daha iyi anlamak için röportajlar yapıldı.
Yapılan istatistiksel analizler sonucunda; yaş, eğitim, cinsiyet ve politik ilgiyi kontrol altında tuttuktan sonra bile reddedilme hassasiyetinin, sosyal medya üzerinde politik tartışmalara katılım üzerinde önemli bir etkisi olduğu görüldü. Sonuçlara göre, yüksek reddedilme korkusu, insanların sosyal medya ağlarında siyasi içerik paylaşımı yapmaktan kaçınlarına neden oluyor.
Örneğin; yüksek bir reddedilme hassasiyeti bulunun üniversite eğitimi almış, politik konulara ilgili 30 yaşındaki bir kadın ya da erkek; aynı karakteristiklere sahip ancak sosyal anlamda reddedilme korkusu daha düşük seviyelerde olan birisine kıyasla siyasi içerikli paylaşım yapmaya %40 oranında daha düşük eğilim gösteriyor.
Umursamadan Devam Edenler
Öte yandan, araştırmaya katılanların önemli bir kısmının -% 37 – sosyal medya üzerindeki politik tartışmalarda bir şekilde aktif olduğu ancak en aktif grubun belirli özelliklere sahip olduğu görüldü.
Ancak bazı insanlar da, söyledikleri şeyin karşı tarafta oluşturacağı rahatsızlığı umursamadan memnuniyetle kendi fikirlerini paylaşmaya devam ediyor. Yani sosyal anlamda reddedilme hassasiyeti düşük olan insanlar, söyleyecekleri şeyleri sosyal medyada da söylemekten sakınmıyor.Yapılan görüşmelerde, pek çok insan; hassas konuların en iyi biçimde ancak özel ortamlarda konuşulabildiğini belirtiyor. Bir arkadaşınızla yaptığınız yüz yüze tartışmalarda, söylediğiniz şeyin karşı tarafta yarattığı rahatsızlığı fark edip kendinizi buna göre ayarlamanız çok daha kolaydır. Fakat sosyal medyada –en azından kendi gerçek kimliğinizle açtığınız bir hesapta– her zaman yanlış anlaşılma ya da sessizce kınanma riskiyle karşı karşıya kalırsınız. Ayrıca, temsil ettiğiniz bir kurumla tanınıyorsanız, tartışmalı görüşleri olan bir Facebook arkadaşınız bile sizi kötü bir duruma sokabilir.
Peki bu ne anlama geliyor? İşte bu soru hala ucu açık bir soru olarak duruyor. Bu araştırma kapsamında bildiğimiz şey ise, sosyal medyada siyasi içerik paylaşımı yapmaktan geri durmayan insanlar olası toplumsal yaptırımlardan korkmuyor. Bu durum, elbette ki bu insanların inatçı ve tek taraflı düşünen ya da gerçeklere dirençli oldukları veya aşırı görüşlere sahip oldukları anlamına gelmiyor. Aslına bakarsanız, reddedilme hassasiyeti düşük insan sayısının artmasının iyi olabileceğini bile söyleyebiliriz. Çünkü böylesi bir korkunun aşırılığı, çoğu zaman söylenmesi gerekenlerin de söylenememesine yol açabilir. Fakat özellikle de ülkemiz koşulları ele alındığında; yalnızca sosyal reddedilmeye değil “devlet reddetmesine” de maruz kalabileceğinizi göz önüne alarak paylaşımlarda bulunmanızı tavsiye ederiz.